Yenilikçi Tarım Teknolojilerinin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Kapsamında Potansiyel Toplumsal Etkilerinin Analizi-TARSOS

Tarım, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada merkezi bir role sahiptir. 2015 yılında sunulan ve Binyıl Kalkınma Hedeflerinin yerini alan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) toplam 17 hedeften oluşmaktadır. Tarım, bu hedeflerden 9’u ile doğrudan diğerleri ile dolaylı olarak ilişkilidir (De Marinis ve Sali, 2020). Sektör genel toplumsal etkisi, çevresel etkisi ve ekonomik büyümeyi yönlendirmedeki rolü nedeniyle sürdürülebilirlik açısından kritik önem taşımaktadır. Tarımsal üretim gelir, istihdam ve gıdanın yanı sıra imalat faaliyetleri ve ihracat için hammadde sağladığından, birçok gelişmekte olan ülkede nüfusun yaklaşık %90'ı geçimlerini tarım sektöründen karşılamaktadır. Ancak, başta küresel ısınma ve iklim değişikliği olmak üzere artan nüfus, gıda güvenliği riskleri, yüksek oranda biyolojik çeşitlilik kaybı, toprak erozyonu, sıkıştırma, tuzlanma ve kirlilik yoluyla arazi bozulması, su kaynaklarının tükenmesi ve kirlenmesi, artan üretim maliyetleri, giderek azalan çiftlik sayısı ve buna bağlı olarak yoksulluk ve kırsal nüfusun azalması gibi sorunlar tarımın insan ihtiyaçlarını şimdi ve gelecekte karşılama kapasitesini tehdit etmektedir (Velten vd. 2015). Kimyasal pestisitlerin, gübrelerin, fosil yakıtların ve geleneksel tarım teknolojilerinin kullanımına dayalı mevcut konvansiyonel tarımsal uygulamaları doğal sermaye stoklarının (toprak ve su gibi) tükenmesine, toprak kaybına ve verimliliğin düşmesine, çevresel bozulmaya, biyolojik çeşitlilik kaybına ve sera gazı salınımına yol açarak ülkeleri uzun vadeli gıda arz güvenliği riski ile karşı karşıya bırakmaktadır (Skaf vd. 2019). Bu nedenle, artan gıda talebini sürdürülebilir bir şekilde karşılama hedefi şu anda önemli bir küresel politik gündem meselesidir. Kuşkusuz, mevcut tarımsal üretim sisteminde kendi kendine yeterlilik için tasarlanmış baskın endüstriyel tarım paradigmasından uzaklaşılması artık bir zorunluluktur (Pigford vd. 2018). Dahası, geleneksel tarım uygulamaları, maksimum verim veya minimum üretim maliyeti açısından nadiren optimum verimliliğe ulaşmaktadır (Tey ve Brindal 2012). Bu kapsamda, çeşitli agro-ekolojik, sosyo-bölgesel, çevresel ve ekonomik hedeflerin ortak bir dengesini yerine getiren sürdürülebilir bir tarımsal üretim sistemine geçiş yeşil ekonomiye dönüşümün temel şartıdır (Ngo vd. 2021). Literatüre göre sürdürülebilir kalkınma kapsamında tarım sektöründeki yapısal ve yeşil dönüşümün temelleri tarım teknolojilerinin ve yenilikçi (inovatif) yaklaşımların benimsenmesine ve kullanılmasına dayanmaktadır (Eberhardt ve Vollrath 2018; Gomiero vd. 2011; Pigford vd. 2018; Tey ve Brindal 2012). Özellikle permakültür , dikey tarım, kentsel tarım, hassas tarım, sosyal ve bakımlı tarım, agroekoloji , robotik tarım ve akıllı veya dijital tarım gibi yenilikçi uygulamalar biyoekonomiler , döngüsel ekonomiler ve yerele dayalı gıda sistemleri yaratma potansiyeline sahiptir (Pigford vd. 2018). Bu tip uygulamalar tarımsal üretimde maliyetlerde düşüş, verimlilikte artış sağlayarak ekonomik büyüme, yoksulluk azalışı ve iklime uyumlu üretim süreçlerinin gelişimi destekleyebilir (Benfica vd. 2019). Tarımsal üretimde biyoyakıtlar, rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji teknolojilerin gelişimi ve kullanımı makro ve mikro düzeyde önemli ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar sağlayabilir (Bilgili vd. 2017; Waheed vd. 2018). Gıda güvenliği kapsamında umut verici teknolojik gelişmelerden biri, tarla üretkenliğini ve tarımsal sürdürülebilirliği iyileştirebilen yeni bitki yetiştirme teknolojileridir (Bertoni vd. 2018). Cisgenez (cisgenesis), genom düzenleme ve hedefli mutagenez (mutagenesis) dahil olmak üzere bu yenilikçi teknikler, mahsul iyileştirme için genomik araştırmalardaki kritik ilerlemelerdir. Yeni bitki yetiştirme teknolojileri pestisit kullanımının azaltılması, değişen iklim koşullarına uyumlu ürünlerin yetiştirilmesi ve üretim kaybının kontrolü gibi muazzam faydalar sağlayabilir (Kissoudis vd. 2016; Stenberg vd. 2015). Yenilikçi bitki yetiştirme teknolojileri ile üretilen ürünler, genetiği değiştirilmiş transgenik yaklaşımlarla üretilen ürünlere göre daha doğal ürünler olarak dikkat çekmektedir. Bu yönüyle bitkilerde ve gıdalarda genetik modifikasyona yönelik halkın kullanım isteksizliğini potansiyel olarak azaltabilir (Shew vd. 2017). CRISPR (Clustered Regularly Interspaced Palindromic Repeats/ Düzenli Aralıklı Palindromik Tekrar Kümeleri) gen düzenleme teknolojisi yabani meyve ve sebzeleri evcilleştirerek tarıma uygun hale getirmek için gereken çok uzun süreyi kısaltabilir, meyve ve sebze çeşitliliği arttırabilir (Egelie vd. 2016). İlgili odak noktasından hareketle projemiz TARSOS, Türkiye’de yenilikçi tarım teknolojilerinin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında potansiyel toplumsal etkilerini ortaya koymak için dört alt araştırma (iş paketi) yürütmeyi amaçlamaktadır. İlk iş paketinde, Türkiye’de yenilikçi tarım uygulamalarının sosyokültürel, ekonomik, politik ve çevresel etkileri dört yıllık bir araştırma ile nitel, nicel ve etik temelli yaklaşımlar ile incelenecektir. Öncelikle, kapsamlı bir literatür değerlendirilmesi ile yenilikçi tarım uygulamaları ve tarımsal teknolojilerinin toplumsal etkileri tüm yönleri ile değerlendirilecektir. İkinci aşamada son yıllarda sosyo-ekonomik araştırmalarda sıklıkla kullanılan ve nitel bir araştırma yöntemi olan odak grup görüşmeleri ve ayrıca uzman mülakatları (Berg, 1989) ile yenilikçi tarım uygulamalarının etkileri hakkında katılımcıların bakış açılarına, yaşantılarına, deneyimlerine, eğilimlerine, fikirlerine, duygularına, tutum ve alışkanlıklarına dayanan derinlemesine ve çok boyutlu nitel bilgilere dair sonuçlar sosyal etki haritası ile sunulacaktır. Görüşmelerin küçük ölçekli çiftçiler, büyük ölçekli çiftçiler (elit çiftçiler), tarım ve hayvancılık alanındaki kamu otoriteleri ve sivil toplum kuruluşu yöneticileri ile yapılması planlanmaktadır. Üçüncü aşamada, mülakat ve toplantılar sonunda katılımcılara yenilikçi tarım uygulamaları ve tarımsal teknolojilerinin sosyokültürel, ekonomik, politik ve çevresel etkilerinin önem derecesi hakkında “tercih formu” doldurmaları istenecektir. Elde edilen veriler Analitik Hiyerarşi Süreci (AHP) yöntemi ile nicel olarak analiz edilerek, olası etkilerin önem dereceleri belirlenecektir. Son aşamada, katılımcılara “Yenilikçi tarım uygulamalarının toplumsal etkileri dikkate alındığında, tarım sektöründe sürdürülebilirlik stratejilerinin belirlenmesinde hangi etik temelli yaklaşımlar öncelikli olmalıdır?” sorusu aktarılacaktır. Teorik olarak; (1) bir eylemin tüm sonuçlarını hesaba katarak belirlendiği Faydacı Temelli Model, (2) bireylerin iradeleri dışında zarar görmeme hakkında sahip olduğu ve bir eylem bireylere zarar veriyorsa bu eylemin etik dışı ilan edilmesi fikrine dayalı Hak Temelli Model ve (3) bir eylemin sağlık, çevre, tüm canlılar, doğal düzen gibi tüm sonuçlarını dikkate alan Erdem Temelli Model olmak üzere üç etik yaklaşım ve sonuçları tartışılacaktır (Veisi vd. 2016). Katılımcılara etik yaklaşımlar hakkında ön bilgi verilerek elde edilen cevaplar, nicel ve nitel analizlerle değerlendirilerek politik çıkarımlar sağlanması hedeflenmektedir. İkinci iş paketinde, Türkiye’de yenilikçi tarım ürünlerine karşı tüketici eğilimlerinin tespit edilmesi yönelik bir araştırma planlanmaktadır. İnovasyon teorilerine göre, yenilikçi ürün ya da uygulamaların piyasada bir karşılığı bulunmalıdır. Bu kapsamda ıslah edilmiş sebze ve meyve gibi inovatif gıda ve tarım ürünlerinin ticarileştirilmesinde ve piyasasının oluşmasında tüketici eğilimleri ve satın alma istekliliğini belirleyen faktörlerin analizi kritik önem taşır. Bu alt araştırma, Türkiye’de tüketicilerin yenilikçi tarım ürünlerini satın alma istekliliğini belirleyen faktörlerin analiz edilmesi amaçlanmaktadır. Söz konusu faktörler; demografik ve kişisel özellikler, teşvikler (satın alma istekliliğini olumsuz etkileyen faktörler, motivasyon) ve engeller (satın alma istekliliğini olumsuz etkileyen faktörler, zorluklar) olmak üzere üç grupta ele alınacaktır. Türkiye genelinde tüketicilerin yenilikçi tarım ürünlerine karşı talebini belirleyen faktörlerin tespit edilebilmesi için anket yoluyla verilerin toplanması ve elde edilen verilerin lojistik regresyon yöntemi ile analiz edilmesi planlanmaktadır. Projemizde bütünleşik bir sosyo-ekonomik etki analizine yer verilmektedir. Ancak bu bütünleşik yaklaşımın yanı sıra her yenilikçi tarım uygulaması için ayrı ayrı ve orada yapılan üretim özelinde sosyoekonomik etki analizi yapılması da mümkün olabilir. Maddi kısıtlardan ve insan kaynağı kısıntından dolayı bu uygulamalardan birini pilot uygulama seçerek bu uygulamanın sosyoekonomik etki analizini o uygulama özelinde yapmayı ve projemize eklemeyi uygun bulduk. Dördüncü iş paketimiz TARIMFV ana projemiz kapsamında ‘APYK 9: Tarımda Yeşil Dönüşüm İçin Güneş Enerjisi’ pilot bir uygulama olarak seçilmiş olup tarımsal alanlarda güneş enerjisi/ fotovoltaik sistemler (TarımFV) uygulamalarının sosyoekonomik etkisini ölçmeyi planlamaktayız. “TarımFV’lerin ekonomik ve sosyal etki analizi” kısmı altında iki ana çalışma yapılacaktır. Birincisi, TarımFV pilot uygulamalarının her biri için üretici/yatırımcı perspektifinden ekonomik sürdürülebilirlik analizi yapılacaktır. Bu amaçla aynı anda birden fazla üretim modelinin birlikte olduğu uygulamalarda kullanılan farklı yöntemler (fiyat-performans ölçümü ve dinamik gelir gider analizi) sayesinde enerji ve zirai üretimin bir arada yapıldığı bu alanlar için kaynak verimliliği ölçülecek ve fayda-zarar analizi yapılacaktır. Ayrıca, dört yıl sürecek olan bu çalışmada söz konusu ölçümlerin mikroiklim koşullarına bağlı olarak dalgalanmasını tespit etmek ve bu ikili gelir (enerji-tarım) sisteminin özellikle Türkiye bağlamında kırsal refah (ve özellikle üreticilerin iklim değişikliği sebebiyle karşılaşmaları olası yüksek gelir dalgalanmaları) üzerindeki olası olumlu etkisini değerlendirmek de mümkün olacaktır. İkincisi TarımFV’nin yerel aktörler ve endüstri tarafından kabulü konusunda belirleyici sosyal, kültürel ve örgütsel unsurların araştırılmasına yönelik bir analizdir. Çalışmada kullanılan teknolojinin üretim artışı ve karlılık anlamında olumlu sonuçları olsa dahi çeşitli sebeplerle sosyal açıdan kabul görmemesi ve yeterince kullanılmaması mümkündür. Bu anlamda öncelikli olarak pilot bölge uygulama alanları çevresinde üreticiler ile TarımFV ile ilgili dönemsel mülakatlar/anketler yapılması ve projenin doğrudan gözlenebildiği koşullarda olası kullanıcıların ticari kullanıma dair eğilim ve çekinceleri değerlendirilecektir. Aynı şekilde endüstriyel ortaklarla ve öteki paydaşlarla da görüşülerek bu konuda mülakat/anket ve odak grup çalışmalarıyla proje başında ve sonunda TarımFV sistemlerinin sosyal kabulünü belirleyen unsurlar incelenecektir. Bulgularla uyumlu olarak politika yapıcılar ve STK’lar için kurumsal yapı, mevzuat değişiklikleri ve sosyal öğrenme projeleri gibi öneriler ortaya koymak mümkün olacaktır.